1 Haz 2009

G



gaddar: zulmeden, kıycı.
gaf: gaflet hali.
Gaffar- üz- zünûb: günahları bağışlayıcı, Tanrı.
gafil: habersiz, dikkatsiz.
gaflet: dalgınlık, aymazlık.
gafur: gayretli, çok çalışkan. (Allah'ın adlarından biridir.)
gah: ara sıra, yer.
galmagal: kavga, çekişme.
gam-ı hicr: ayrılık derdi.
gammaz: yalan haber getirip götüren kötü kişi.
gamze: yanak çukuru.
Ganî: Tanrı, zengin, varlıklı.
gapuvan: kapına.
garbî: batıdan esen yel
garet: yağma, talan, çapul.
garez: düşmanlık.
gargış: beddua, ilenç.
gark: boğulma
gasavat: kasavet, tasa, kaygı.
gavvas: dalgıç
gâyet: son.
gayıtmak: dönmek, geri dönmek.
gazal: ceylan, âhu.
gazel: sararmış yaprak, kurumuş yaprak.
gedâ: dilenci
gede: yoksul.
gedik: birkaç dönümlük arazi.
geh, gâh: bazı.
gele gör: gel de gör.
gelüğün: gelin
gemgin: gamlı, üzüntülü.
gen: geniş
genc: hazine.
Gence: Azerbaycan'da, Kuzey Kafkasya Dağları eteğinde bir yerleşim birimi. Rusça adı Kirovabad ya da Elisavetpol olan şehir. Leyla ile Mecnun, Husrev ile Şirin gibi halk öykülerini ilk kez mesnevi tarzında yazan büyük ozan Genceli Nizami'nin doğduğu yer.
genc-i nihan: gizli hazine.
ger: eğer, şayet
gerdûn: kâinat, evren.
gergef: üzerine nakış işlemek için kumaşın ya da bezin gerildiği çerçeve, germe çerçevesi.
geşimek: geviş getirmek.
geşt etmek: gezmek, dolaşmak, seyretmek.
gevher: elmas, değerli taş.
Geyikli Hasan: On dördüncü yüzyılda yaşamış, Bursa'nın Osmanlılarca ele geçirilmesine katılmış, Baba İlyas dervişlerinden bir Sufi. Geyiklerle gezip arkadaşlık ettiği için bu adı almış.
gıl: düşmanlık, balçık.
gılman: cennetekilere hizmet eden yakışıklı delikanlı.
gış: kış.
gıya bakmak: alıcı gözle bakmak. 2- yan bakmak.
gıybet: dedikodu
gız: kız.
gidi: deyyus, pezevenk.
girersevüz: eğer girersek.
giriban: yaka.
giriftar: esir, tutsak, yakalanmış
giriv: bağırma, çığlık.
giriv ü zemzeme: bağırıp çağırma.
giryân: kederli, üzgün, ağlayan.
gizlenbeç: saklanbaç.
gor: mezar, kabir, sin.
gora: koruk, üzüm.
gorhana: anıt mezar, türbe.
goşa: çift, iki.
govun: kavun.
goynuvan: koynuna.
göbelek: mantar.
gögerçin: güvercin.
göğçek: güzel
göğnek, gönlek: gömlek
gönen: nem.
gönenmek: mesut olmak
gönül düşürmek: âşık olmak.
görüben: görerek, görürüm
gövce maş: yeşil mercimek.
gövel: gök mavisi
göy: gök, gökyüzü.
göymek: yanmak, yanacak hale gelmek.
göynü: yanık.
göynümek: yanmak. göymek.
göyne göyne: yana yana.
göz göz olmak: delik deşik olmak, çok acı çekmek.
gözgün, gözüngü: ayna.
gulgule: çığlık, gürültü, patırtı.
gûlam: sakalı bıyığı çıkmamış delikanlı, genç, tutsak, köle
gurap: karga.
gûş: işitme, dinleme
gussa: tasa, sıkıntı, üzüntü.
güftar: konuşma, söz, lakırtı
güçücek: küçücük.
güher, gevher: inci, mücevher.
gülbang, gülbenk: Çeşitli Tasavvuf törenlerinde yüksek sesle okunan dua. Alevi törenlerine gülbank çekmek olarak girmiştir.
gülreği tutmak: güleceği gelmek.
gülşen: gül bahçesi.
güman: şüphe, kuşku
gümrah: sapık, yolunu kaybetmiş.
güne: güneş alan yer, güneşli yer.
günelmek, gönülmek: yönelmek, teveccüh etmek.
günevi: güneşin doğduğu yer, doğu yönü.
günlük: tütsü için kullanılan bir çeşit ağaç sakızı.
günü yetmek: günü, zamanı gelmek.
günüz: gündüz.
gürk, gurk: kuluçka.
güruh u Naci: kurtulmuş topluluk.
gürülenmek: artar biçimde alazlanarak yanmak, harlanmak.
güvah: şahit, delil, tanık.
güz: sonbahar.
güzaf: boş, asılsız söz, yalan söz.
güzar: dolaşma, gezinti.
güzer eylemek: geçmek.
güzide: seçilmiş, seçkin.