1 Haz 2009
D
dâd: adalet, yardım.
dad eylemek: yardım dilemek, yahut yardım etmek.
dağ: yara. 2- kızgın demirle vurulan özlük belirtici damga, işaret, nişan.
dağdağa: çekişme, anlaşmazlık.
dağlanmak: 1 .Kızgın demirle damgalanmak. 2. Yanmak. 3.Sağaltma amacıyla vücudun yaralı ve sayrılıklı bölümlerinin kızgın demirle yakılması.
dağlı: damgalı.
dahme: mezar
dahleylemek: aleyhte bulunmak, yermek.
daim: sürekli, her an, daima.
dak: kusur, eksiklik, alay
dal: boy. 2- omuz, omuz başı.
dalbınmak: çırpınmak.
dalda: gölge.
dalgerdan: 1.Güzel göğüs. 2.Vücudun omuzla birlikte göğüsten yukarı bölümü, büst.
dalıptır: dalmıştır, dalıyor.
daluptur: dalmıştır, dalıyor
dâm: tuzak
dâmân, dâmen: etek.
dandan: gürültü, patırtı, kavga.
dane: tane, tohum, çekirdek.
danışmak: konuşmak.
dâr: darağacı.
Dar-ı Mansur: Hallac-ı Mansur'un idamı.
darılıpsan: darılmışsın.
darp: vuruş, çarpış.
dâsitan: destan.
dâvî: dava
davulbaz, davlunbaz: büyük davul, davul çalan.
dâyim: daima, her zaman
daylak: tüylü devenin erkeği.
dehân: ağız
dehr: dünya, zaman, devir
delil: yol gösterici, rehber, kılavuz.
delim: çok.
dem: 1- vakit, zaman 2- nefes, kan.
dem etmek: sazla çalıp, söylemek.
demâdem: daima, her zaman.
deman, damen: etek.
dembeste: soluğu kesilmiş, susmuş, sessiz.
demde: eğlencede, dolaşmada.
demkeş: devamlı öten bir güvercin cinsi, şarap içen.
demren, temren: okun ucundaki sivri demir.
denşirip dermek: bir araya getirip toplamak.
denşirmek: bir araya getirmek, toplamak.
depe: taraf, yön, cihet
deprenmek: kımıldamak, hareket etmek, sarsılmak.
dercetmek: toplamak.
dergâh: tekke, kapı önü, kapı eşiği.
deriçe: baca.
derilmek: toplanmak.
derimend: derti, taslı, kaygılı.
derman : ilaç, şifa
dermiyân, dermeyan: arada, ortada.
derûn: iç, iç yan, yürek, kalp.
dervâze: kapı, büyük kapı.
derviş: yoksul, varlığından benliğinden geçmiş kişi, tarikata girmiş kimse.
derya: deniz.
desdimal: el sileceği, yağlık.
dest: el.
destar: sarık
deste katar: develeri dizmek, sıralamak.
destgir: yardım eden, elinden tutan
destûr: sarık.
deşirmek: devşirmek, toplamak.
devinmek: kımıldamak, iki yana dönüp sallanmak.
devlik: geçim, idare.
devrân: çağ, zaman, felek.
devre: ters, değişik.
deyyan: mükafatlandıran ya da cezalandıran hâkim, Tanrı.
deyi, deyü: diye.
deyr: manastır.
dıkızlamak: sıkışmak, iyi çalışmamak.
dırîga: esirgemek, yazık.
didâr: yüz.
dide: göz.
dilber: güzel.
dilçevüren: dilçeviren, söz gezdirici, dedikoducu.
dildar: sevgilisinin gönlünü çelmiş.
dir: derlemek, toplamak, bir araya getirmek.
dirigâ: yazıklar olsun, eyvah ki.
diriğ: dirlik, geçim, yaşayış, esirgeme, yasaklama.
dirlik dirilmek: iyi düzende olmak, düzenli bir hayatı olmak.
diskinmek: korkudan sıçramak; uykudan sıçrayarak uyanmak.
div: dev, şeytan, cin.
divan durmak: ayakta saygıyla durmak.
divane: deli, âşık.
dolama: çuha giysi, kat kat giysi.
dolu: 1.İçki. 2.Halk inancında Pir'in , Üçler'in, Erenler'in-Hakk katından aşıklık verilenlere sunduğu kutsal içkiyle dolu kadeh, kase.
dolukmak: göz yaşarmak
domurmak: tomurmak, tomurcuklanmak.
don: elbise
dölek: düz yer, uslu kişi.
döngün: dargın
dönmenem: dönmem.
Dört Kapı, Kırk Makam: Sufi'yi Tanrı'ya götüren yol dört kapı ile belirlenmiştir. Yola, Tarikata giren bu kapılardan sıra ile geçecektir. Bunlar, Şeriat, Tarikat, Marifet ve Hakikat kapılarıdır. Her kapının on dört özelliği vardır ki, bunların topuna birden Kırk Makam denir.
döş: göğüs
döşürmek: devşirmek, bir araya getirmek, toplamak.
döymek: tahammül etmek.
dözmek: katlanmak, dayanmak.
dudu: papağan türünden, taklit yapan bir kuş.
dulda, dalda: rüzgâr ve güneşten korunmuş yer, bölge.
durak: makam, durulan oturulan yer.
dûd, duhan : duman, tütün
dûr: ırak, uzak
dûş: sırt, omuz, düş.
dûzah: cehennem, tamu.
duzeh: cehennem.
dü: iki.
dübür: iki yaşındaki erkek keçi.
dügeli : bütün, hepsi.
dügü: pirinç.
dühan: tütün, duman. Kur'an-ı Kerim'in 44. suresinin adı.
dülbent: yazma.
dün: gece.
dün ü gece: gece gündüz.
dür: inci
dür eyle: uzak dur.
dürdane: inci tanesi
dürraç, turaç: bir kuş, turaç kuşu.
dürraçlanmak: düraç kuşu gibi ötmek.
dürülmek: bükülmek, toplanmak.
düşdi: başladı, koyuldu.
düşvâr: güç, zor